Bu makalemizde sizlerle Çocukla Kişisel İlişki ve İştirak Nafakası konusuna değineceğiz. Benzer durumlarda olan yakınlarınızla bu makaleyi paylaşarak kendilerine hukuki açıdan yardımcı olabilirsiniz.
Çocukla Kişisel İlişki
Çocukla kurulacak kişisel ilişki doğası gereği sürekli, objektif bir düzeni gerektirir. Özellikle, bu ilişkinin en yaygın şekli olan ziyaret etme hakkı söz konusu olduğunda, bu ihtiyaç daha da belirgin hale gelir. Kişisel ilişkinin mektup, e-posta, kısa mesaj, gibi diğer iletişim araçları ile kurulduğu hallerde ancak durumun özelliği gerektiriyorsa bunların açıkça düzenlenmesi gerekir.
Çocukla kişisel ilişkinin kurulması çoğunlukla çocuğu görme onunla buluşup görüşme, belirli zamanları birlikte geçirme (ziyaret etme) şeklinde gerçekleşiyorsa da mektup, e-posta, kısa mesaj, gibi diğer iletişim araçları ile de kişisel ilişkinin kurulması mümkündür. Özellikle çocuğun, ilişki kurma hakkına sahip tarafa çok uzak bir şehirde bulunması ya da ilişki kurma hakkına sahip tarafın seyahate engel sağlık sorunlarının bulunması durumunda bu tür iletişim araçları ile kişisel ilişki kurulması daha da büyük bir önem kazanır. Hiç şüphesiz, iletişim araçları ile kurulan kişisel ilişkinin de uygun nitelikte olması, dolayısıyla en başta çocuğun yararını zedelememesi gerekir. Bu nedenle hak sahibi telefon ya da e-posta ile iletişim kurarken çocuğun huzurunu bozmamalı, velayeti elinde bulunduran taraf da çocuğun telefon, e-posta vb. diğer iletişim araçları ile görüşmesine müsaade etmeli ve katlanmalıdır.


Buna göre ziyaret etme hakkının kapsamının belirlenmesinde, çocuğun yaşı, kişiliği, okul dönemleri, kişisel ihtiyaçları, hem çocuğun hem de çocukla kişisel ilişki kurmak isteyen ana veya babanın sağlık durumu, çocuğun kişisel ilişki kurmak isteyen ana veya baba ile olan ilişkisi, ana ve babanın birbirleriyle ilişkileri, kişisel ilişkinin taraflarının görüşmenin geçekleşeceği zamana yönelik talepleri dikkate alınacağı gibi tarafların oturdukları yerin uzaklığı da göz önünde tutulacaktır.
Çocukla kişisel ilişki kurma hakkının sınırlarının düzenlendiği Medeni Kanunun 324. maddesinde ana ve babadan her birinin, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra bu yükümlülüğün ihlali, çocuğun huzurunun tehlikeye girmesi, ana babanın çocukla ciddi olarak ilgilenmemeleri ya da diğer önemli sebeplerin varlığı halinde ana babanın kişisel ilişki kurma hakkının reddedilebileceği veya kendilerinden alınabileceği ifade edilmiştir.
Ana ve babanın çocukla ciddi olarak ilgilenmemeleri, MK m. 311/II hükmü uyarınca velayetin kaldırılmasını gerektirdiği gibi, MK m. 324/II uyarınca da kişisel ilişki kurma hakkına yönelik istemin reddedilmesini ya da bu hakkın kendilerinden alınmasını gerektirebilir
Kanun koyucu, Medeni Kanunun 325. maddesinde olağanüstü hallerin bulunması ve çocuğun yararına uygun düşmesi koşuluyla, üçüncü kişilerin özellikle çocuğun hısımlarının da çocukla kişisel ilişki kurmasına imkan tanımıştır.
Çocuğun velayetini ellerinde bulundurmayan veya çocuk kendilerine bırakılmamış olan ana babanın ve üçüncü kişilerin, çocukla kişisel ilişki kurmaları ancak mahkeme kararıyla mümkündür. Yetkili mahkemeler TMK 326/2 hükmü uyarınca boşanma ve evlilik birliğinin korunmasına ilişkin mahkemelerin yetkili olmasının yanında TMK 326/1 hükmü uyarınca çocuğun oturduğu yer mahkemesi de yetkili olacaktır.
Görevli mahkeme ise Aile Mahkemesi olup Aile Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde Asliye Hukuk Mahkemeleridir
İştirak Nafakası
Velayet hakkına sahip olmayan ana ya da babanın çocuğun bakımı ve eğitimi dolayısıyla yapılan giderlere katkı olarak verdiği nafakaya iştirak nafakası denilmektedir. İştirak nafakasının içerisinde, yiyecek giderleri, giyecek giderleri, barınma giderleri, sağlık giderleri, dinlenme giderleri (tatil ve seyahat giderleri), eğitim ve öğretim giderleri, harçlık giderleri, ulaşım giderleri yer almaktadır.
İştirak nafakasının başlangıcı; boşanma kararı, velayetin eylemli olarak ele alınması, soybağının kurulması, doğum (Çocuğun doğduğu tarihte boşanma davası sürmekte ise),velayetin değiştirilmesi gibi hallerdir.
İştirak nafakasının artırılması, iştirak nafakasının azaltılması veyahut kaldırılması mümkündür.
Ayırt etme gücüne sahip olan küçük de nafaka davası açabilir. Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir.
İştirak nafakası kural olarak her ay tahsil edilir.
Hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aksi halde hükmün icrası tamamlanıncaya kadar tavzihi (açıklama, aydınlatma) istenebilir.
Hüküm yeterince açık değilse taraflardan her biri hükmün icrası tamamlanıncaya kadar hükmün açıklanmasını isteyebilir.
Hükümde unutulan veya gösterilmemiş olan bir hususun tavzih yoluyla hükme ilave edilmesi ya da hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçların tavzih yolu ile genişletilmesi veya sınırlandırılması mümkün değildir.
Evliliğin genel hükümleri eşlerin milli hukukuna tabidir. Tarafların ayrı vatandaşlıkta olmaları halinde müşterek mutad mesken hukuku, müşterek mutad mesken hukuku bulunmadığı halde Türk hukuku uygulanır.
Nafaka talepler, nafaka alacaklısının mutad mesken hukukuna tabidir.
Ödenmiş olan iştirak nafakası kural olarak iade edilmez.
Ahlaki bir görevin ifası için sarf edilen bakım giderlerinin iadesi istenemez.
Soybağının reddi kararının kabulüne ilişkin kararın kesinleşmesi ile anasına kalan çocuk için ödenen iştirak nafakasını soybağını reddeden erkek geri alabilir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19.04.2005 tarih ve 2005/17.HD-7 E., 2005/37 K. sayılı içtihadı ile nafakaya ilişkin kararlara uymama nedeniyle tazyik hapsinin uygulanabilmesi için gerekli unsurlar açıkça ortaya konulmuştur. Belirtilen içtihada göre “İcra ve İflas Yasasının 344. maddesinde düzenlenen ve şikayete tâbi bulunan nafaka hükmüne uymamak suçunun oluşabilmesi için, nafaka ödenmesinin kesinleşmiş bir mahkeme kararına dayanması, aylık nafakanın tahsili için icra takibine başlanılmış ve icra emrinin borçlu-sanığa tebliğ edilmiş olması, borçlunun ilamda yazılı ödeme koşullarına uymaması, aylık nafakaya hükmedilmesi halinde icra emrinin tebliği ile şikayet tarihi arasında işlemiş en az bir aylık cari nafaka borcunun bulunması, borçlu sanık tarafından nafakanın kaldırılması veya azaltılması hususunda açılmış bir davanın bulunmaması, dava açılmış ise sonuçlanmış olması ve şikayet hakkının suçun işlendiğinin öğrenilmesinden itibaren 3 ay ve her halde işlenmesinden itibaren 1 yıl içinde kullanılması gerekmektedir.” İcra emri, dosya borçlusuna usulüne uygun olarak tebliğ olunmalıdır. Yapılan tebligat usulsüz ise borçlunun tazyik hapsi ile cezalandırılmasına karar verilemez. İİK m.347 gereğince nafakaya ilişkin kararlara uymama fiili hakkında fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde şikâyet hakkı kullanılmalıdır, aksi halde şikâyet hakkı sona erer
Evliliğin mutlak butlan nedeniyle geçersizliğine veya nispi butlan nedeniyle iptaline karar verilmiş olması, daha önceden doğmuş nafakayı ortadan kaldırmayacağı gibi, nafakanın ödenmemesi halinde İİK m. 344’te düzenlenen nafakaya ilişkin kararlara uymamak eyleminin gerçekleşmesini engellemez. Şikâyetçinin şikâyetinden vazgeçmesi veya nafaka borcunun ödenmesi durumlarında hâkim tarafından İİK m.354/1 uyarınca düşme kararı verilmelidir.
Hukuki konularda ihtiyaç duymuş olduğunuz bilgilendirmelere sayfamızın sol altında bulunan WhatsApp butonundan veya İşletme hesabımızın soru sor kısmından ulaşabilirsiniz.